Türkmenoğlu

NAİF YAŞAR YAZDI

NAİF YAŞAR YAZDI
03 Haziran 2017 20:26

KEFENİN CEBİ YOK..!

Çölde kum tanesi,okyanusta su damlası olsa dahi ,çocukların yüzünde gülümsemeyi görüyorum.

Mutlu oluyorum.

Kendi çocuğumun yüzünde beliren tebessümde mutlu olduğum kadar.

Ve bu tebessümlere vesile olan, Vanlı AMCA'yı da şükranla selamlıyorum. 

Bu sevinçleri kamuoyuyla paylaşan, gazeteci dostlarım, İshak, Arif, Yılmaz, Uğur ve Berat'a da ayrıca teşekkür ediyorum. 

Elbette ki asıl en büyük alkışı hak edenler ise bu çocukların yüzünde tebessüm yaratan hayırsever işadamlarımızdır. Dedim ya 'çölde kum tanesi, okyanusta su damlası' misali bir tebessümler. Ama bir bilsek, o küçük tebessümlerin ne büyük mutluluk fırtınaları yarattığını..! 

Gelin şöyle bir empati yapalım.

Bir babasınız ya da bir anne...

Derme-çatma ya da damı akan iki gözlü hanenizde, en büyüğü 7 yaşında 4 çocuğunuzla yaşam mücadelesi veriyorsunuz. Sabah namazına kalktınız. Baktınız ki,4 çocuğunuz yamalı yorganın altında ,birbirlerine sarılmış uyuyor. Masum, günahsız ve benzi solmuş bir halde...Yamalı yorganın berisinde, o çocuklara ait paçası sökük, dizi yırtık, kolları kısa birkaç parça giysi. 

Uzun uzadıya baktınız o bebelere ve giyisilere…

Sonra, rafları tahta ya da mukavadan, adına 'mutfak' dediğiniz yıkık-dökük bölüme geçtiniz. O raflarda, üç-beş tabak ve tezgahın üstünde yarım kalmış bir kaç paket bakliyat.

Buzdolabı mı?

Yok...

Bulaşık makinası mı?

Ne arar...

Sebze-meyve mi?

Güldürmeyin Allah aşkına... 

Haydi empati yapmaya devam edelim. 

'İnsanım 'diyen her baba ve annenin vicdanını yerin dibine sokan o manzara ile pençesi düşmüş, topuğu kırılmış kundurayı ayağına geçirip koskoca kentin şaşalı pazarına doğru yol alıyorsun. 

Şuur altını kemiren, 'açlık, yokluk, çaresizlikle' bebelere nafaka aramaya çıkıyorsun. Işıklarla donatılmış, vitrinlerde dudak uçuklatan fiyatlı malzemelerle süslenmiş mağazaların kuşattığı cadde ve sokaklarda saatlerce geziyorsun ama beyhude.

Derdine çare olacak zerre kadar ihtimal yok. Tüm kapılar yüzüne bir bir kapanırken, bakıyorsun akşam oluyor. 

Yani iftar saati.

Hani şu, 'merhamet, şefkat, yardımlaşma' söylemlerinin ayyuka çıktığı ramazan ayının iftar saati. 

Ezan okundu, okunacak.

Eve döneceksin.

Ama elin boş.

Dizlerinde seni yürütecek derman ve takat yok.

Çünkü evde bıraktığın o canlar senden medet umuyor. 

Yolunu gözlüyor.

Yaşıtların,mağazadan çıkıp manava, kasaptan çıkıp tatlıcıya girerken ve elindeki poşetlerin ağırlıgıyla yürümekte zorlanırken, senin cebinde evine gidecek dolmuş paran yok. Ya da varsayalım bir şekilde eve ulaşabildiğin o evde iftar sofrasında bir karpuz dilimi dahi yok.

Ama sen babasın.

Ne yapsan ne etsen ,seni bekleyen o çocuklara bu acıyı tarif edebilecek haklı bir nedenin yok. Yıkılırsın. 

Utanırsın.

Ezilirsin.

Ve gözbebeklerinde akıttığın iki damla gözyaşı ile secdeye kapanır Allah’a yalvarır yakarırsın. 

Çünkü sen babasın...

Çünkü sen annesin…

İşte o hikaye bu...

Gel de böylesi bir dram karşısında tahammül et.

Eğer ki kendine 'İnsanım' diyorsan gel de gözyaşlarını akıtma. 

Lafı uzattığımı biliyorum. 

Ama az daha sabredin. 

Yaşadığımız kentte böylesi yüzlerce belki de binlerce dram var. 

'Çölde kum, okyanusta damla misali mutluluklar' dedim ya.

İşte bu aralar böylesi mutluluklara şahit oluyorum.

Yukarıda ismini andığım yürekli insanlar sayesinde.


VANLI AMCA o dramlara ulaşıyor.

Merhameti, şefkati, paylaşımı insani bir görev olarak gören işadamları bu çağrıya kulak veriyor. Karınca kararınca bir şeyler oluyor. Tebessümler çoğalıyor, acılar bir nebze de olsa kabuk bağlıyor. 

Sözümü noktalarken,

Bu kentin kıymetli iş adamları...

Kimilerinizin bu tebessümlerin oluşmasına katkı sunduğunuzu çok iyi biliyorum.

İsminizi zikretmeyeceğim. 

Sağolsun, var olun...

Fakat ısrarla bu tebessümler den uzak durmaya çalışan işadamlarımız. .

Vallahi de billahi de şunu çok iyi bilin.

Kefenin cebi yok.


Bir ihale yada bir bürokrat yemek davetinde ne çok paralar verdiğinizi bilmiyor değiliz.

Siz de empati yapın ve kendinizi o öyküdeki babanın yerine koyun. Bakınız taaa İstanbul'dan, farklı kentlerdeki iş adamları bu mutluluklara ortak oluyor. Beş bin çocuk giydirecek olan dahi var ama siz bu kentin iş adamlarsınız. 

Bu kentte kazanıyorsunuz. Bu çocuklar ve bu dramlar yanı başınızda. Çocuğunuza alacağınız bir marka ayakkabının parasıyla on çocuğa umut olabilirsiniz. Kimde sizden ev, kat, yat beklemiyor.

Sadece ve sadece karınca-kararınca.

Umut olun.

Işık olun.

Vallahi de billahi de kefenin cebi yok.

Bu acılara derman olan işadamı arkadaşlarınızı örnek alın.

Fazla söze mahal yok.

Sadece şu çocukların yüzünde beliren mutluluğa bakın ve vicdanınızı sorgulayın.

Ki eğer hala zerresi kalmış ise..!


Yorum Ekle

kod


Adres: Cumhuriyet Caddesi İş Bankası Karşısı İşlek İş Merkezi Kat:1 No:1 İpekyolu / VAN