Türkmenoğlu

BİR ZAMANLAR ŞEHİR SİNEMASI

BİR ZAMANLAR ŞEHİR SİNEMASI
12 Haziran 2017 16:45

Yaşamımızın başında televizyon değil; sinemanın olduğu yıllar...

Çocukluğumun ilkokul yıllarına denk gelen 1959-1960’lı senelerde hatırladığım kadarıyla Van’da iki kışlık, dört yazlık sinema vardı. Şehir ve Emek Van’daki kışlık sinemalardı. Şehir, Emek, Yıldız ve Yeni sinemalar da yazlık sinemalarımızdı. Yalnız Van’ın en eski kışlık sineması Şehir en eski yazlık sineması da Yeni Sinemasıydı. Emek ve Şehir Sineması’ndan sonra Yıldız Sineması açıldı. Yeni Sinema çok kısa ömürlü oldu. Rahmetli Bahri Koç Yıldız Sineması’nı açtığı zaman getirdiği filmlerle emek ve şehir sinemasını solladı diyebilirim.

Şehir Sineması Siirt Kökenli Rahmetli Şefik Saydan açmıştı. İlginçtir ki sinemaya giden herkes hangi sinemaya gidiyorsun? diye sorulduğunda Şefiğin sinemasına gidiyorum derdi. Rahmetli Eşi Halide Hanım da sinemaya çok gelirdi.  Şefik Saydan işini çok seven biriydi yetişkin çocukları olmasına rağmen bir de bakardınız gelmiş gişede bilet satıyor. 

O zamanlar sinema sadece eğlence aracı değil,  yaygın eğitim aracıydı; hatta belki de okul... Sinemada oynatılmış bir filmi görmemiş olmak adeta bizim için bir eksiklik sayılırdı. Bazı çok görmeyi arzu ettiğim bir filmi görememek beni günlerce yasa boğardı. Çocukluk yılarında birkaç filmi göremedim ve hala içimde bir uhde olarak kalmıştır. İşte o filmlerden aklımda kalan bir kaçı; ‘Muradın Türküsü’, ‘Lana ormanlar perisi’, ‘ Kaptan Grantın çocukları’, ‘Siyah Gül…”

1950 Türkiye’sinde sinema salonu olan nadir şehirlerden biri olan Van’ın Cumhuriyet yıllarında ilk açılan sineması; çarşı içindeki açık ve kapalı salonu olan "Şehir Sinemasıydı. Şehir sinemasının balkonu Cumartesi ve Çarşamba günleri bayanlara tahsis edilirdi. Sadece Pazar günleri halk ile askerlere açık olurdu. 

Şehir Sineması artık yok. Sinemanın yerinde yeller esiyor.  O bir zamanlar bizi heyecandan heyecana koşturan filmlerin oynadığı Şehir Sineması’nın yerinde çeşit çeşit arabaların park ettiği bir koca park var!.

Şehir Sineması o dönemin en eski kışlık sinemasıydı. Evimize yakın olduğu ve iyi filmler getirdiği için biz ailece en çok o sinemaya giderdik. Ailece derken gündüzler ortaokul sıralarına kadar annemle ondan sonra ise tek giderdim. Çünkü o yıllarda erkek çocuğu bile olsan gelişi güzel oraya buraya gitmek yoktu. Bizler zaptı rapt altında büyüdük. Hele geceleri yanımızda bir büyük olmadan senelerce sinemaya gidemedik.

Özellikle sinema salonu olarak tasarlanmadığından salon düzayaktı. Yükselti olmadığından benim gibi kısa boylular bir öndeki koltuğa uzun boylu biri geldiğinde film seyretmek çok zor olurdu. En arkada iki sıra yükseltili bir yer olduğundan orada yer kapmakta acele ederdik. Aşı tatili ve sömestr dönemi hariç hafta içi sinemaya gidemezdik. Kış aylarında hafta sonu bu iki sinema hınca hınç dolardı. 

Şehri gezen faytonlarla yapılan anonslarla hangi sinemada hangi filmin oynadığı duyurulur, sinema önüne ve şehrin belli yerlerine bez film afişleri asılırdı. Sinema dış duvarlarındaki camekânlı çerçevelerde filmin orijinal afişi ve fotoğrafları bulunurdu. Bunun yanı sıra Cumhuriyet Caddesinde Emek ve Şehir Sinemasına ait Camekânlı panolar vardı ve cam çerçeve ile kaplı bu panolara o gece oynayacak filmlerin afişler ve film lobi kartları asılırdı. Biz de her iki sinemanın panolarına bakar bakar durur ve en sonunda iki sinemadan birinin tercihini yapar ve gece o sinemaya giderdik. Gündüz öğleden sonra oynanan filmler bu panoda yer almazdı.

Talebin çok olduğu bazı filmlerin biletleri önceden satılırdı. 1950’li yıllarda sinemaya giriş 75 kuruştu. 1960 yıllarda önce 100 kuruş oldu ve l50 kuruşa kadar çıktı. Yani gazetenin 25 kuruş olduğu, gazozun 25 kuruş olduğu, 25 kuruşa ceplerimizi kırık leblebi ile doldurduğumuz yıllar.

Mesela 10 Emir filmi geldiği zaman Şehir Sineması’nda oynadığında Van ayağa kalktı. O film bana göre oynadığı yıllarda Van’da en fazla ilgi gören film olmuştur diyebilirim. İnsanlar sinemaya gittikleri vakit Caharlton Heston’un Hazreti Musa’yı canlandırdığı sahnede Firavun ve askerleri yetiştiğinde elindeki asa aile denizin ikiye ayrılışı ve Hz. Musa ile İbranilerin karşıya geçtiği o sahneyi ne ben ne de seyredenler hala unutamamışlardır. 

Şehir Sinemasının girişinde bilet kontrolü yapan Muzaffer’i hiç unutamam. Bazen seansa yetişemeyip, geç kaldığımızda “iyi müşteri olmanın ‘bonus’u olarak” bizi içeri biletsiz alırdı. Çocukluk yıllarında ilkokul sıralarında elime kâğıt paranın değdiğini hiç hatırlamıyorum.

Seyirci salona alındığında filmin başlamasına az zaman kalan dışarıda çalan müzik, içeriye de aksettirilirdi. Film başlamasına beş dakika kala içerideki lambalar göz kırparken biz de derinden bir oh çekerek nihayet film başlıyor derdik. O günden bu yana değişmeyen tek şey yanıp sönen sinema ışıkları galiba. Salon ışıklarının yavaş yavaş kararması... Projektörlerin perdeyi aydınlatması... Perdenin süzülerek yana doğru açılması...  Alkış sesleri... Islık sesleri... Ve film başlıyor...

Film başladığında nefesler tutulur sessizliğe gömülür, en küçük bir sese, fısıltıya, öksürüğe, kâğıt hışırtısına tepki verirdik. Mesela; "kötü adam" cezalandırıldığında, "iyi adam"a yapılan haksızlık giderildiğinde, aşıklar kavuştuğunda salondan alkış ve ıslık sesleri yükselirdi. Sonra "Ma-ki-nis-ssst, ses"diye bağırırdık.

O zamanlar Van’da arkadaşım Yetkin Ural’ın yazlık şehir sinemasının hemen bitişiğinde evleri vardı. Yazın serinliği, gökte parlayan yıldızların ışıltısı altında damda film seyretmenin keyfi de bir başka oluyordu.

Bazen ani başlayan yağmur yüzünden film yarıda kesilir, bilet parası da geri verilmezdi, yeni bilette… Kartal Tibet ve Selda Alkor’un başrollerini oynadıkları ‘Senede Bir Gün’ filmini başlayan fırtına yüzünden cereyan kesildiği için film yarıda kaldığı için ağladığımı da unutmadım. Ne de olsa çocuktuk işte…

Renkli ampullerle aydınlatılan yazlık sinemalar da bazen özellikle şehir sinemasında pehlivan güreşleri, pankreas güreşleri yapıldığını da iyi hatırlıyorum. Ercişli Kaplan Yapar’ın Şehir Sinemasında Bulgar pankreasçıya yenilmesi sonucu sinema bir karıştı ki sormaya gitsin! Vay efendim bizim pehlivan nasıl olur da Bulgar güreşçiye yenilir? O gün polis marifetiyle olaylar zor önlendi ve ondan sonrada o tür güreşler hiç yapılmadı.

Ha bu arada bizim sevgili Herkül Mustafa (Mustafa Hepkul) da şehir sinemasında birkaç yerli ve ecnebi güreşçiyle müsabaka yaptı. Zaten o yıllarda güreş dendiği zaman ilk akla gelenler Kaplan Yapar ve Herkül Mustafa’ydı.

Hey gidi günler hey diyorum…


Yorum Ekle

kod


MEMLEKETİM VAN KAPAK

Şifa kaynağı

BU AY EN ÇOK OKUNANLAR

Adres: Cumhuriyet Caddesi İş Bankası Karşısı İşlek İş Merkezi Kat:1 No:1 İpekyolu / VAN