Türkmenoğlu

"SESSİZ DEVRİM YAPTIK'

"SESSİZ DEVRİM YAPTIK'
23 Kasım 2019 11:30

Kaya: 2002'de 1.6 milyar TL iken, 2018 itibariyle 50,8 milyar TL’ye yükselttik.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Fatma Betül Sayan Kaya'nın yaptığı konuşma şöyle: 

"Sayın İl Başkanım, Değerli Milletvekillerim, Sayın ……

Bakan Yardımcılarımız, Ana Kademe, Kadın Kolları ve Gençlik Teşkilatlarımızın Çok Değerli Sosyal Politika Başkanları,Değerli Dava Arkadaşlarım

Öncelikle, Sosyal Politikalar Başkanlığımızın Bölge Toplantısı münasebetiyle, sizlerle bir araya gelmekten duyduğum memnuniyeti ifade ediyor; hepinizi en kalbi duygularımla selamlıyorum. 


Doğu Anadolu’muzun bu güzel şehri Van’da  bizlere ev sahipliği yapan değerli İl Başkanımıza ve yönetimine teşekkür ediyorum. 


Bu toplantımızda, AK Parti hükümetleri olarak sosyal politikalar alanında yaptıklarımızı konuşacak; mevcut durumu sizlerle birlikte değerlendirecek ve önümüzdeki dönem için yapılması gerekenleri de istişare edeceğiz, inşallah.  


Toplantımızın verimli geçmesini; bölgemiz, partimiz, ülkemiz ve aziz milletimiz için hayırlara vesile olmasını Rabb’imden niyaz ediyorum. 


Değerli Dava Arkadaşlarım, 

Türkiye olarak, Genel Başkanımız ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın liderliğinde son 17 yılda sosyal devlet olma yolunda adeta sessiz bir devrim gerçekleştirdik. 


Bu süreçte, anayasal ve yasal düzenlemelere gittik.

. sosyal hizmetler alanında kurumsal kapasitemizi arttırdık; hizmet modellerimizi çeşitlendirdik. sosyal yardımlar için mali kaynağı misliyle arttırdık; yeni programlarla  daha fazla ihtiyaç sahibine ulaştık

O kadar çok iş yaptık ki ! 

Bazen bizler bile yaptıklarımızı yeterince anlatmakta zorlanabiliyoruz.   Bazen de vatandaşlarımız -özellikle gençlerimiz- yaptıklarımızın bir kısmının AK Parti öncesinde de zaten var olduğunu zannebiliyor.


Bu nedenle, AK Parti hükümetleri olarak engelli, yaşlı, aile, kadın, genç, çocuk ve ihtiyaç sahipleri başta olmak üzere tüm dezavantajlı kesimlere yönelik yaptığımız hizmetleri –hani az önce adeta sessiz devrim yaptık dediğimiz hususları-  öncelikle teşkilat mensupları olarak hakkıyla bilmek ve anlatmak; toplumumuzda da “farkındalık” oluşturmak durumundayız. 


Az sonra Bakan Yardımcılarımız sunumlar yapacaklar. Ayrıca, sizlere bir de kitapçık dağıttık; orada pek çok bilgiyi bulacaksınız.


Öğleden sonraki oturumda da, sizi dinleyeceğiz. Sizlerin alanda gördüklerinizi, tespit ve önerilerinizi dinleyecek; böylece önümüzdeki dönemi sizlerin katkısıyla planlayacağız.  


Değerli Arkadaşlarım, 

Bir ülkenin gelişmişliği, sadece ekonomik gücü ve zenginliğiyle izah edilemez. 

Gelişmiş bir ülkenin, aynı zamanda müreffeh bir topluma da sahip olması gerekir. 

Bu nedenle, bir ülkede ekonomik büyüme kadar sosyal devlet anlayışına verilen değer de çok önemlidir.


Bizim sosyal politikalar alanına verdiğimiz önem, aynı zamanda inancımızın ve “İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın” şiarımızın bir gereğidir. 


Sosyal politikalar merkezinde insan olan bir alandır; yaptığımız ve yapacağımız tüm çalışmalar da doğrudan insana ve insanın hayrına yöneliktir.


“İnsanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır” buyuruyor Peygamber Efendimiz.


Bu yönüyle baktığımızda sosyal politika alanında sorumluluk üstlenen bizler, bir yandan önemli bir manevi vebalin yanında manevi bir fırsatla karşı karşıya olduğumuzu görürüz.  


Nitekim Osmanlı Döneminde Rumeli Kazaskeri, aynı zamanda bir mutasavvıf olan Kureyşizade diyor ki 

       

         “Eger olur ise rızaullahta makrun hizmetin

           Ecr-i bisyar eyler ihsan olsa da şey-i kalil”


“Eger bir hizmetin ilahi rızaya uygun olursa, küçük bir şey de olsa yaptığın, ecri çok büyük olur”           

 

Dolayısıyla, sosyal politika çalışmaları, sadece bir teşkilat mensubu olmanın gereği değil; aynı zamanda ilahi rızayı kazanmaya talip bir dava adamı şuuruyla da yapmamızı gerektiren bir alandır. 


Bu nedenle de AK Parti’de sosyal politikalar başkanı olmanın, yani sizlerin ayrı bir anlam ve değeri vardır.  

Değerli Kardeşlerim, 

Müreffeh toplum hedefine doğru atılması gereken her adım gibi, mağdurlara, mazlumlara ve ihtiyaç sahiplerine dokunan her konu da bizim çalışma alanımızdır ve sorumluluğumuzdur.   


Memnuniyetle ifade etmek isterim ki, hükümetlerimiz dönenimde yoksullukla mücadelede uluslararası camianın da hakkı teslim ettiği bir başarıya imza attık. 


Ülke olarak ekonomi alanında sağladığımız büyüme ile birlikte sosyal yardımlara daha çok mali kaynak ayırdık.  Böylece daha fazla ihtiyaç sahibi haneye ulaştık.


“Sosyal yardım ve hizmetlere” ayrılan mali kaynak 2002 yılında 1.6 milyar TL iken, 2018 itibariyle bu miktarı 32 kat arttırarak 50,8 milyar TL’ye yükselttik.  


Sosyal yardım uyguladığımız program sayısı da 2002 yılında sadece 4 iken, günümüzde bu sayıyı 43’e  çıkarttık.


Böylece, sosyal yardımlar kapsamında devletimizin şefkat elini bugün 3,5 milyon haneye ulaşıyoruz. Bu sayı 2002 yılında 1 milyondu. 


Bazı kesimler, sosyal yardım alan hane sayısındaki bu çarpıcı artışı işaret ederek, ülkemizde yoksulluğun arttığını iddia etmektedir. 


Oysa hane sayısındaki bu artış, az önce ifade ettiğim gibi sosyal yardım program sayısını arttırmamız kaynaklanmaktadır. Bir anlamda bu artış, devletimizin daha önceden adeta görmezden gelinen, yok sayılan ihtiyaç sahiplerine de şefkat elini  uzatmasının bir sonucudur. 

 

Bununla ilgili sadece bir programın bilgisini vereyim. Günümüzde sosyal yardım ulaşan 3,5 milyon hanenin 1,3 milyonu ŞNT (şartlı nakit transferi) kapsamında hak sahibi hanelerdir. Bu transferi, çocuklarımız maddi imkansızlıklar sebebiyle eğitim hayatlarından kopmasınlar diye ihtiyaç sahibi ailelere yapıyoruz. 


Üstelik sosyal yardımların sunumunda “insanı merkeze alan” bir yaklaşımla yardım kuyruklarına ve kuyruklarda beklemeyi de biz son verdik; evinde ödeme uygulamasına biz geçtik. 


Diğer yandan yoksullaşmanın azaltılmasında, Dünya Bankası’nın kriterlerine göre kaydettiğimiz iyileşme tartışmasız biçimde ortadadır.  


Zira nüfusumuz içinde kişi başı günlük harcama miktarı 4,3 doların altında yaşayanların oranı 2002’de %30 iken; biz bu oranı 2015 yılında %1,5’e düşürdük.  


Ayrıca o malum kesimlere en çarpıcı cevabı, yine Dünya Bankasının 2018 de açıkladığı bir rapordan vermek istiyorum.  Raporda diyor ki; “son 15 yılda dünyada yoksullukla mücadelede en başarılı ülke Türkiye olmuştur.” 


Dolayısıyla tüm bu gerçeklere rağmen, bazı kesimlerce sanki yoksulluk artıyormuş algısının oluşturulmasını kasıtlıdır.  


Her şeye rağmen onların bu ezberini artık bozmalıyız. Bu nedenle sizlerden, bu bilgileri ilgili her platformda dile getirmenizi ve kamuoyunu aydınlatmanızı bekliyorum.


Bu arada, Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerimizdeki ziyaretlerim sırasında bana sıkça iletilen bir bilgi kirliliği vardı; buna göre, “ vatandaşlarımıza yönelik sosyal yardımların finansmanı, güya dış ülkelerden geliyormuş” . 


Bu yanlış söylemin bölgede yayıldığı, bunun da özellikle terör örgütü uzantılarınca dile getirildiği bilgisini almıştım. 


Dolayısıyla teşkilat mensupları olarak, bu tür bilgi kirliliğiyle algı yönetimi yapmaya çalışanlara karşı da halkımızı doğru bilgilendirme yapmalıyız.    


Sosyal yardımlar kapsamda son bir hususu daha değinmek istiyorum. 


Elbette bir toplumda ihtiyaç sahiplerine sürekli “balık vermek” yerine, asıl “balık tutmayı öğretmek” daha doğru bir yaklaşımdır. 


Bu nedenle ülkemizde sosyal yardımlardan yararlanan vatandaşlarımızdan istihdam edilebilir durumda olanlarını işgücüne kazandırmak son derece önemlidir. 

 

Bu nedenle, istihdam dostu sosyal yardım modellerine öncelik vermeliyiz. Esasen son yıllarda, bu yönde bazı adımlar da attık. (sosyal yardım alan hanelerde yaşayan çalışabilir durumdaki bireylerin istihdamı halinde bir yıl süreyle işveren sigorta priminin devlet tarafından üstlenildiği düzenlemeyi gerçekleştirdik.)  Ancak, sosyal yardım ve istihdam bağlantısını daha güçlü ve etkili hale getirmek durumundayız. 


Bunu da, sadece sosyal yardımlardan mevcutta yararlanan vatandaşlarımız için değil, yararlanma sınırındaki vatandaşlarımız için de düşünmeliyiz. 


Bu konuda, özellikle “illerimizde sosyal yardım alan ya da alma sınırında olan vatandaşlarımıza yönelik kırsal kalkınma çerçevesinde yeni modeller geliştirilebilir mi” ; ya da “kadınlarımız için kooperatifleşme yeni bir çıkış olamaz mı” gibi değerlendirmeleri yapmak durumunda olduğumuzu düşünüyorum. 


Nitekim, Tarım ve Orman Bakan Yardımcımız kırsal kalkınma, ayrıca Ticaret Bakan Yardımcımız da kooperatifçilik yönüyle bilgi vermek ve katkı sunmak üzere aramızdalar.  


Değerli Dava Arkadaşlarım,  

Sosyal politika çalışmaları, bu ülkede “bir olmamız, iri olmamız, diri olmamız”  ve 82 milyon hep birlikte Türkiye olmamız bakımından da değerlidir.     

Bu nedenle Bakanlığım döneminde “Devlet ve millet kaynaşmasını sağlamak” adına, Aile Destek Merkezi ve Sosyal Dayanışma Merkezi yapılanmasına büyük önem verdim. 


Ayrıca bu merkezlerde, bir yandan rutinden çıkılarak faaliyet alanlarının güncellenmesi ve çeşitlendirilmesini;  diğer yandan nitelikli koordinatörlerin görevlendirilmesi ve daha çok sayıda kadınımıza ulaşılmasını önemli buluyorum. Bunun yanında bu merkezlerdeki kadınlarımızın üretimlerini, gerekirse bir kooperatif yapılanmasına giderek tasarımdan-satışına kadar yeni bir boyut kazandırmayı düşünmeliyiz.   


Sizlerin de, il ve ilçelerinizde yeni ADEM’ler açılması, rutinin dışına çıkılarak yeni açılımlara gidilmesi gibi hususları değerlendirmenizi; sonuçlarını  Valilerimize ve ilgili Bakanlığımıza iletmenizi, bizi de bilgilendirmenizi  bekliyorum. 


Saygıdeğer Kardeşlerim,

Şiddet, asla kabul edilemez bir insanlık suçudur.  


Türkiye’de özellikle kadına yönelik şiddet konusu 1980’li yıllardan itibaren gündeme gelmeye başlamış; günümüzde de bu konuda toplumsal farkındalık ve hassasiyet daha da artmıştır.  


Bu sorun sadece ülkemizin değil, dünyanın diğer ülkeleri için de önemli bir problem alanıdır. 


Kadına şiddet, sadece belirli bir kesimin duyarlı olduğu ve mücadele alanı gördüğü bir konu değildir. Bu hepimizin sorunudur. 


Zira bizim inanç ve kültür değerlerimizde şiddete asla yer yoktur. 


Bu nedenle, kamu kurumları, yerel yönetimler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve medyanın yanı sıra teşkilatlar olarak da “kadına şiddetle mücadele hepimizin meselesidir” anlayışıyla hep birlikte mücadele etmeliyiz. 


Hükümetlerimiz döneminde bu mücadele için önemli yasal düzenlemeler yapılmış; Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımıza bağlı neredeyse her ilde kurulan ŞÖNİM (Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezleri) ile şiddetle mücadele için ciddi bir kurumsal yapı ve kapasite oluşturduk.


Ayrıca, ülke olarak kadınımızın güçlenmesinde önemli gelişmeler kaydettik. 


Bununla ilgili politika genel çerçevesi ve eylem detayları, Mart 2018‘de Sayın Cumhurbaşkanımızı tarafından kamuoyuyla paylaşılan Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi’nde belirlenmiş bulunmaktadır.   


“Güçlü kadın güçlü aile, güçlü aile güçlü toplum, güçlü toplum güçlü Türkiye” demektir.


Nüfusumuzun yarısını oluşturan kadınlarımızın bilgi, yetenek ve gücünden  faydalanmamak bizim için büyük bir kayıp olacaktır. 


Hükümetlerimizin kadın istihdamı kapsamında yaptıkları düzenleme ve uygulamalar sonunda, 2005 yılında % 22,7 olan kadının işgücüne katılım oranı bugün %35 civarına yaklaşmıştır.   


2023 Vizyonumuzda hedefimiz bu oranı %41’e ulaştırmaktır.


Elbette bu vizyonumuzda kadının aile ve iş hayatını uyumlu yürütebilmesini de önemli buluyor ve dikkate alıyoruz.  


İstihdam edilmenin yanında, kendi işini yapan kadın girişimciliğinin artması; ayrıca siyasette ve bürokrasideki karar mekanizmalarında daha fazla kadınımızın yer almasında da ciddi mesafe aldık. 


Bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanımız, kadınların siyasette daha fazla yer almalarının önünü açmış bir liderdir; kendilerine bu ülkenin kadınları olarak müteşekkiriz.


Kadınımızın güçlenmesi, daha çocukluğunda eğitim hayatından kopmamasıyla başlar. 


Hükümetlerimiz döneminde bu konuda büyük bir başarı kaydettik.  Nitekim, ülkemizde kız çocukları için ortaöğretim kademesinde net okullaşma oranı 2002-2003 öğretim yılında %45,2 iken, bu oranı günümüzde neredeyse 2 katına yaklaşan bir düzeye yükselttik.  


Kız çocuklarımızın okullaşma oranındaki her artış, aynı zamanda kız çocuklarımızın 15-16’lı yaşlarda erken yaşta ve zorla evlendirilmesi meselesinin önüne de geçmemizi sağlamaktadır.  


Esasen istatistiki verileri, ülkemizde 2002 yılında %7.3 olan erken yaşta evlilik oranının günümüzde neredeyse yarı yarıya azaldığını göstermektedir. (2016 %4.6; 2018 %?) Ancak bu düşüş de yeterli değildir. 


Sosyal Politikalar Başkanlarımız olarak sizlerin de, kadına şiddetle mücadeleye ve kadının güçlendirilmesine, kız çocuklarımızın erken yaşta ve zorla evlendirilmelerinin önlenmesine yönelik illerinizdeki çalışmalara ilgi göstermenizi ve katkı vermenizi bekliyorum.  


Değerli Kardeşlerim,  

Sosyal Politikalar alanında ilgilendiğimiz bir diğer kesim çocuklarımızdır. 


Bir devletin çocuklarına verdiği önemin iki temel göstergesi vardır; bunlar “sağlık” ve “eğitim” alanındaki hizmetlerdir.


Türkiye’nin çocukları devletimizin sunduğu sağlık hizmetlerinden ücretsiz faydalanmaktadır. (18 yaş altı için geçerlidir. Bunu yaptığımızdan bihaber olan muhalefet, 24 Haziran seçimlerinde bunu seçim vaadi olarak açıklamıştı)  


Eğitimde alanında da, okul öncesi eğitim hizmetlerini ücretsiz yaptık;  ve 4-5 yaş grubu çocuklarımızın %12 civarında olan okul öncesi eğitimi alma oranını bugün bugün %51 civarına yükselttik. Yani neredeyse 5 kat arttırmışız.


Sosyal devlet ve çocuk dediğimizde, aklımıza ilk “devlet koruması altındaki çocuklarımız” ve “yetiştirme yurtları” gelir. 


(Burada salona dönerek, Son birkaç ay içinde ilinde yetiştirme yurduna hangi başkanlarımız ziyaret etti? Bir işaret etsinler diyorsunuz ve salonla kısa bir DİYALOG kuruyorsunuz


Artık isteseniz de yetiştirme yurdu ziyareti yapamayacaksınız. Çünkü AK Parti hükümetleri olarak devlet koruması altındaki çocuklarımız için de büyük bir dönüşüme imza attık.  


Bu dönüşümle Yetiştirme Yurtlarını 2017 sonu itibariyle kapattık. O dönem Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olarak en çok emek verdiğim ve de en mutlu olduğum çalışmalarımızdan biridir, bu. 

 

Devlet koruması altındaki çocuklarımız, artık koğuş türü yurtlarda değil, ev ortamında yaşamaya başladılar. 


Bu evlere lütfen ailece gidip, misafir olun. Giden arkadaşlarımız vardır elbet, onlara teşekkür ediyorum. Ziyaretinizde bu dönüşümden sonra çocuklarımızın daha mutlu olduklarını, ayrıca akademik başarılarının ve aziz milletimizin temel değerlerine bağlılıklarının da artmaya başladığını bizzat gözlemleyeceksiniz.   


Diğer yandan devletimiz, bir çocuğu hemen kuruluş bakımına almak yerine kendi çocuğun ailesi yanında kalmaya devam etmesi için ekonomik destek veriyor. Bunun dışında bazı nedenlerle ailesi yanında kalma durumu olmayacak  çocuklar da koruyucu aile yanına yerleştiriliyor. 


Devletimiz, çocuğumuzun masraflar için koruyucu ailesine ekonomik destek vermekte, ayrıca o aileye sigortalı olma imkanı sağlamakta ve primini de devletimiz üstlenmektedir. 


Halen yaklaşık 127 bin çocuğumuz SED; yaklaşık 7 bin çocuğumuz da koruyucu aile yanında, devletimizin güvencesi altındadır.  


Esasen Koruyucu Aileliği hep birlikte gayret göstererek daha da yaygınlaştırmamız gerekiyor. İllerimizde Valilerimiz ve eşleri, koruyucu aile konusunda teşvik edici çalışmalar yaptı ve yapıyorlar. Sosyal Politika Başkanlarımızın da bu konuya gereken desteği vermelerini bekliyorum.   



Sayın Başkanlarım,  

Toplumumuzun önemli bir kesimini oluşturan engelliler, bu ülkede uzun yıllar yanlış anlayışlar sonucu adeta evlerine kapatılmış, toplumdan uzak tutulmuşlardır. 


Engellilerimiz için de büyük gelişmeler kaydettik; münhasıran ilk Engelliler Kanununu biz çıkardık. 


Engelli maaşlarını 31 kat arttırdık. 2002 yılında sadece 24,48 TL (24Lira,48Kuruş) olan bu ödemeyi bugün 763 TL’ye kadar çıkardık. (Engellilik oranı %70 ve üzeri için 763 TL, %40-69 arası için 506TL)   


Ayrıca, ağır engelli ve yaşlılarımızın aileleriyle birlikte kalmalarına da imkan sağlayan evde bakım desteği uygulamasını 2007 yılında biz hayata geçirdik. 


Bir engellimize, engel durumuna göre net asgari ücretin üçte ikisine kadar tutarda aylık ödeme yapıyoruz. 


Günümüz itibariyle yaklaşık 515 bin engelli ve yaşlımıza evde bakım desteği sağlıyoruz. Bu kapsamda toplam son bir yılda 6,7 milyar TL ödeme yaptık. 


Biliyorum ki, sizlere alanda gelen talep ve sorunlardan biri de engelli raporlarının verilişi  ile ilgili. İşte Sağlık Bakan Yardımcımız da burada ve bu konuyla ilgili gerekli bilgileri birazdan aktaracaktır.  


Diğer yandan engellilerimizin eğitimine de önem verdik, veriyoruz. Özellikle kanunda yaptığımız bir düzenlemeyle, özel eğitim hizmetlerinden yararlanan engelli öğrenci sayısında çarpıcı bir artış sağladık.  


Özel eğitim okullarında, özel eğitim sınıflarında ve kaynaştırma sınıflarında öğrenim gören engelli öğrenci sayısı 2001-2002 öğretim yılında yaklaşık 53 bin civarında iken, 2018-2019 öğretim yılında bu sayı yaklaşık 354 bine yükselmiştir. 


Engelli vatandaşlarımızın istihdamı diğer önemli bir açılım alanımızdır.  Dünyada bir ilk olan Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı (EKPSS) sistemini 2012 yılında biz uygulamaya koyduk. Böylece, 2002 yılı itibariyle engelli kontenjanında memur olarak çalışan engelli sayısı 5.777 iken; 2019 itibariyle bu sayıyı on kat arttırarak 56 265’e yükselttik. 


Özel sektörde de engelli istihdamının arttırılmasını teşvik etmek için mevzuat düzenlemeleri yaptık. Bunun olumlu yansımalarını da gördük, istihdam sayısında çarpıcı artışlar kaydettik.


Önümüzdeki dönemde ise, engelli bireylerin sosyal hayata aktif katılımlarına imkan sağlayacak ve gündüzlü hizmet verecek sosyal merkezler açılması ve hızla  yaygınlaştırılmasına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. 


Bu merkezlerin, özellikle il merkezlerinde Alzheimer/Demans Hastaları ve CP’li ve Otizmlilere de hizmet verecek biçimde yapılandırılmasında fayda görüyorum. 


Elbette bu konuda bazı belediyelerin önemli hizmetler verdiğini biliyorum. Ancak sayı henüz yeterli değil ve daha da yaygınlaşması gerekiyor. 


İnanıyorum ki Bu merkezlerin sayısının artması ve yaygınlaşması, sosyal politikalar alanına yeni bir soluk getirecektir. 


Bu hizmet, aynı zamanda neredeyse tüm vaktini engelli bireyine ayırmak durumunda kalan ailelere de dokunacak, onlara nefes aldıracaktır. 


Yaşlılar bizim hafızamız ve değerimizdir. 


2016 yılında yaptığımız yasal değişiklik ile birlikte, bireyin geliri üzerinden yapılan muhtaçlık değerlendirmesi sayesinde, ihtiyaç sahibi yaşlılarımızın aileleri yanında desteklenmeleri yönünde önemli bir adım attık. 


2002 yılında yaşlı aylığı (65 yaş üstü muhtaç, kimsesiz) sadece 24 TL idi. Tekrar söylüyorum “sadece 24 lira”. Biz bu tutarı tam 26 kat arttırdık (638 TL) ve ödemelerini aylık yapmaya  başladık.    


Yaşlılarımızın aile ortamı ve sosyal çevrelerinden kopartılmadan  desteklenmesi ve evde bakımlarının sağlanması amaçlı programların yaygınlaşmasını önemli buluyorum. 


Aile yanında yaşama imkanı olmayan yaşlılarımız için devletimizin kurumsal kapasitesini arttırdık. Ayrıca Türkiye genelinde hizmet veren özel huzurevleri  de bulunmaktadır.  


Değerli Dava Arkadaşlarım, 

Aile, bir toplumun direğidir. 


Aile, ferdinin ihtiyaçlarının karşılanması, gelişimi; aynı milli –manevi değerlerin ve neslin devamının sağlanması bakımından son derece önemli bir kurumdur; yeri doldurulamaz. 


Bu nedenle, aile kurumunun korunması, desteklenmesi ve güçlendirilmesi hayati bir öneme sahiptir. 


Esasen, kadınlara, çocuklara, yaşlılara ve engellilere yönelik tüm destek ve hizmetlerimize dikkatle baktığınızda, bunların doğrudan ya da dolaylı olarak ailenin korunması, güçlendirilmesi ve bütünlüğünün korunma odaklı modellediğimiz görülecektir.     


Günümüzde dünyada yaşanan hızlı gelişmelerin olumsuz etkilerinin, bireysel yalnızlaşma, çürüme ve toplumsal yozlaşmaya dönüşmeden önlenmesi adına, aile kurumuna sahip çıkmak artık bir güvenlik meselesidir. 


Özellikle bilişim ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler sonucu, internet-bilgisayar-akıllı telefon kullanımının yaygınlaşması ve sosyal medya uygulamaları beraberinde fırsat kadar ciddi tehditleri de getirmektedir. 


Özellikle çocuklarımız ve gençlerimiz için bu tehdit daha kritik mahiyettedir. Üstelik bu tehdit, ayırt etmeden her kesimden insanımızı ve ailelerimizi doğrudan etkilemektedir.  


Bu nedenle, sosyal politikalar artık sadece yardımlar ve sosyal hizmetlerden ibaret değildir ve yeni sorumluluk alanları oluşmaya başlamıştır. 


Bu sorunla etkin mücadele için vatandaşlarımızı daha çok bilinçlendirme ve toplumumuzda farkındalık oluşturmak; bunun için de eğitim çalışmalarını yaygınlaştırmak durumundayız.  


Eğitim, aile yapısının korunması, güçlendirilmesi ve sorun çözme kapasitelerinin artırılması bakımından son derece önemlidir. 


Bu çerçevede ilgili Bakanlığımızın 2013 yılından itibaren uygulanmaya başladığı Aile Eğitim Programı (AEP), oldukça kapsamlı ve modüler bir yetişkin eğitim programıdır. 


Ayrıca ailenin temellerinin daha güçlü atılması adına da ilgili Bakanlığımızca "Evlilik Öncesi Eğitim Programı" uygulaması söz konusudur. 


Sizlerin de bu eğitimlerin illerinizde yaygınlaştırılması ve katılımların arttırılması bakımından programlar düzenlemenizi önemli buluyorum. Bu eğitimler sayesinde, bir ailenin bile dağılmaktan kurtarılmasına, hatta bu ailenin daha mutlu ve güçlü olmasına vesile olabilirsiniz. 


Değerli Dava Arkadaşlarım, Sayın Başkanlarım, 

AK Parti Hükümetleri olarak, bundan yaklaşık üç yıl önce sosyal devlet alanında yeni bir hizmet anlayışını daha hayata geçirdik. 


Bu yeni hizmetimizi, “artık ihtiyaç sahibi vatandaşımız devletin değil; devlet vatandaşımızın ayağına gitmelidir” ilkesine dayandırdık. 


Kısa adı ASDEP olan bu yeni hizmet, sosyal devlet anlayışımızın sahadaki yeni gücü olacaktır. 


2016 yılında Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından Bakan olarak görevlendirildiğimde ilk gündemime aldığım konu, proje halindeki Aile Sosyal Destek Programı - ASDEP’i hayata geçirmek olmuştur. 


Bu kapsamda 2016 ve 2017 yıllarında toplam 3 000 ASDEP görevlisi istihdam ettik, eğitimlerini tamamladık ve bilgi işlem altyapısı kurarak saha ziyaretlerine başlamasını sağladık. 


Günümüzde, ülke genelinde ASDEP personeli bugüne kadar yaklaşık iki milyonu aşkın haneye giderek kapısını çalarak bizzat ziyaret etmiş, insanımızı dinlemiş; derdini ve ihtiyacına çare olmuş ya da çare aramasında yanında olmuştur. 


Kısacası bu model, başlı başına sosyal politikalarda bir devrimdir.  


ASDEP’in bütün unsurları ile hayata geçmesiyle birlikte, bu konuda daha ileri hamleler yapacağımıza inanıyorum. 


Ayrıca bu uygulamayla, Bakanlığımızın sunduğu yardım ve hizmetlerin amacına uygun olarak kullanılıp kullanılmadığını da etkin bir şekilde görmüş olacağız. 


Sosyal devlet uygulamalarımız için ASDEP ile insan gücümüzü arttırırken, ilçeler düzeyinde kurulan Sosyal Hizmet Merkezleri ile de hizmet alanımızı yaygınlaştırdık. Halen ülke genelinde halen …..  SHM hizmet vermektedir.  


Bu merkezlerimizde,  çocuk, kadın, şehit yakını, gazi, engelli, yaşlı birey ve ailelerine yönelik koruyucu, önleyici hizmetler ile eğitim, rehberlik ve danışmanlık hizmetleri bir arada sunulmaktadır.  


Değerli Arkadaşlarım, 

Günümüzde sadece ülkemizde değil, dünyada da etkili bir tehditle karşı karşıyayız. 


Bu tehdit “uyuşturucu bağımlılığıdır” ve özellikle gençlerimiz arasında giderek yaygınlaşmaktadır. 


Hükümetlerimiz bu tehditi son derece önemsemiştir; bununla mücadele için gerekli adımları atmıştır ve atmaya devam etmektedir.    


2016 yılında “Türkiye Üniversite Gençliği Profil” araştırmasını gerçekleştirdik. Bu araştırma sadece gençlerle ve gençlik üzerine ülkemizde yapılmış ilk profil araştırmasıdır ve 33 ilde 68 farklı üniversiteden öğrencilerle görüşülerek gerçekleştirildi. 


Araştırmada elde edilen sonuçlarına bakınca, bu konuda sadece kamu kurumlarına değil, bizlere de önemli ödev ve sorumluluklar düştüğünü  vurgulamak isterim. 


Bu nedenle İl Gençlik Kolları Sosyal Politika Başkanlarımızın “gençlik ile ilgili çalışmalarında, öncelikle uyuşturucu başta olmak üzere bağımlılıkla mücadeleye ayırmalarını, bununla ilgili bilinç ve farkındalık oluşturan eğitim, spor programları  düzenlemelerini” bekliyorum.   


Az sonra Sağlık Bakan Yardımcımız, İçişleri Bakan Yardımcımız uyuşturucu bağımlılığı ile mücadele çalışmalarımız; Spor ve Gençlik Bakan yardımcımız da gençlerimizin daha çok ve yaygın biçimde sporla buluşmaları hakkında kapsamlı bilgilendirmeler yapacaklardır.  



Değerli Başkanlarım,

Günümüz dünyasının yeni sınavı, insan ve insani değerleri yaşatmak üzerinedir. 

Son 50 yıl içinde yaşananlar, Filistin, Bosna, Afganistan, Irak, Sudan, Yemen, son olarak Suriye ve Myanmar’dan milyonlarca insanı mülteci konumuna getirmiştir.

Bu, sadece mülteci olaylarının yoğun olarak yaşandığı bölgelere komşu ülkelerin sorunu değildir. 

Mülteci sorunu, bugün artık küresel bir boyut kazanmıştır. 

Türkiye, tarihin hiçbir döneminde mazluma sırtını dönmemiştir. İnançlarımız, kültürümüz ve değerlerimiz bizlere hiçbir ayrım yapmaksızın zulme uğrayana ve yardıma muhtaç olana el uzatmayı emreder. 

Ülkemiz, yaklaşık 3.6 milyon Suriyeli kardeşimizi misafir etmektedir. 

Suriyeli Kardeşlerimize her alanda hizmet sunabilmek için ensar ve muhacir bilinciyle hareket ettik; hiçbir karşılık beklemeksizin seferber olduk.

Bugün sivil toplum kuruluşlarımızla birlikte Hükümet olarak Suriyeli kardeşlerimize yaptığımız yardımların değeri 40 milyar doları aşmış durumdadır. 

İnsan hakları, demokrasi ve özgürlükler konusunda güya öncü büyük devletler bu insanlık dramı karşısında neredeyse kılını bile kıpırdatmamış; Avrupa Birliği de 3 milyar Avro dışında hiçbir katkı sağlamamış; verdiği sözleri tutmamıştır. 


Bu kaynak da, devletin bütçesine değil; Kızılay, AFAD ve ilgili STK’lara aktarılmış bir paradır. Hatta, bazı çevrelerin arasında “devlet Suriyelilere her ay maaş veriyor” dedikleri esasen AB fonlarından gelen kaynağın dağıtımında Kızılay Kart’ın kullanılmasıdır. Hala illerinizde böyle konuşanlar varsa,  doğrusunu bu şekilde izah edin.


Bu kardeşlerimizin güvenli bir biçimde kendi ülkelerine geri dönmeleri ve kendi hayatlarını kurmalarına imkan sağlanmalıdır. 


Ancak Suriye’deki gelişmeler, her geçen gün hem böylesi bir imkanı ortadan kaldırıcı hem de sınır güvenliğimizi tehdit edici boyutlara dönüştü. Bunun arkasında kendi megola-ideaları için PYD/YPG terörünü kullanan Evanjelist ve Siyonist eller vardı. 


9 Ekim’de  başlayan Barış Pınarı Harekatı ile kahraman Mehmetcik bu büyük oyunu bozmuştur.  


Bu vesileyle sizlerin huzurunda, bu harekatın Başkomutanı Sayın  Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a cesareti, dik duruşu ile sahada; dünyanın en güçlü denilen iki ülkesiyle anlaşmaya oturtan diplomatik zekasıyla da masada sergilediği liderlik için şükranlarımı sunuyorum. 


Ayrıca,Harekat’ta şehit düşen Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet, kahraman gazilerimize şifalar diliyorum. 


Değerli Dava ve Yol Arkadaşlarım, 

Elbette Türkiye olarak hassas bir dönemden geçiyoruz. 


Dünyanın neresinde olursa olsun mazlum ve mağdurların yanında olan, ekonomisini IMF’ye muhtaç olmaktan kurtaran, kendi savunma sanayisini kuran, 82 milyon vatandaşını ötekileştirmeden kucaklayan; birilerinin “vaad edilmiş topraklar” projesine çomak sokan bir Türkiye istemiyorlar. 

Türkiye güçlü olmasın, Türkiye büyümesin hatta Türkiye diz çöksün istiyorlar.

Dünya 5’den büyüktür diye haykıran Cumhurbaşkanımızı kendilerince cezalandırmak istiyorlar. 

Bunun için onların deyimiyle “Erdoğansız” bir Türkiye istiyorlar. 

Bunu 15 Temmuz hain Darbe girişimiyle başaramadılar.

Bunu  2018 Ağustos Kur kıskacıyla başaramadılar. 

Bunu esasen kendi “vaat edilmiş topraklar hayalleri için kullandıkları” PYD/YPG terör örgütü ile de başaramadılar.  

Bunu,  Haziran 2015 Genel Seçim sonuçları üzerinden AK Parti’ye kendilerince koalisyon rolü biçerek yapmak istediler; ancak bu aziz millet bu oyunu Kasım 2015’de bozduğundan; yine başaramadılar. 

Şimdi de sapla samanı karıştırarak ya da doğruları çarpıtarak, fütursuzca  yalanlar söyleyerek algı operasyonlarına yöneldiklerini, ayrıca kendilerince alternatif yeni çatıların oluşmasını beklediklerini görüyoruz.   

İmam-ı Şafi Hazretlerine atfedilen bir önemli sözü hatırlatmak isterim. Hazret, kendine “Fitne zamanında hak ehlini nasıl bulabiliriz” diye sorulunca,  “düşman oklarını takip edin, okun yönü sizi hak ehline götürecektir” diye cevap verir. 

Bu cevap, bugünü de doğru okumamız bakımından son derece değerlidir. 

Bu nedenle saflarımızı daha da sıklaştırmalı; birlik ve beraberliğimizi daha da arttırmalı;  adeta kenetlenmeliyiz. 


Üstelik ülkemizde siyasi muhalefetin durumu ve seviyesi de ortada. Sadece Sayın Cumhurbaşkanımızın son Amerika ziyareti öncesi ve sonrasında bu muhalefetin yaptığı açıklamalara bakın, yeter. 


Maalesef muhalefetin en hafif deyimiyle bir “ciddiyet, vizyon ve kalite” sorunu var. Bunların ortaya koydukları tavır, değerlendirme ve önerilere bakınca, bunlara değil ülke yönetiminin emanet edilmesi, sizler kendi işletmenizi bile emanet etmezsiniz; çünkü batırırlar.


İşte bu nedenle gün, bu aziz milletin güçlü geleceği için, gün 2023 vizyonumuzu gerçekleştirmek için birlik ve beraberlik günüdür. 

Elbette bizim, sizin, hepimizin hataları ve eksikleri olmuş olabilir. Önemli olan bunları görmek ve gereğini yerine getirmektir. Büyük ve güçlü Türkiye davamıza halel getiremeyiz. Hepimize bu konuda düşen görevler var.

İllerinize döndüğünüzde, sizlerden geçmişte Sosyal Politika Başkanlığımızı yapmış arkadaşlarımıza hemen bizzat ziyaret etmenizi ve daha sık bir araya gelmenizi istiyor ve bekliyorum.  

Sözlerime burada son verirken, toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyor; katılımlarınızdan dolayı sizlere; ayrıca bize ev sahipliği yapan Van’ın güzel insanlarına, il teşkilatımıza,   huzurunuzda tekrar teşekkürlerimi sunuyor; Hepinizi en kalbi duygularla selamlıyorum. 


Yorum Ekle

kod


Adres: Cumhuriyet Caddesi İş Bankası Karşısı İşlek İş Merkezi Kat:1 No:1 İpekyolu / VAN